Iclal Akçay Mine Yapar hakkında Bianet’e yazdı:
Bütün kadim bilgelik kaynaklarının birleştikleri noktalardan biri “kendini bilirsen her şeyi bilmiş olacağın.” Kolay bir iş değil elbette. Bütün yaşamını adasa insan bu yola, yine de garanti değil ne olup biteceği. Ama böyle bir farkındalık söz konusu olduğunda yaşanan her an anlam yüklü bir öyküye, yaşamın kendisi ise coşkulu bir serüvene dönüşebilir.
Amsterdam’da yaşayan, yetişkin yaşamının büyük bir bölümünü burada geçirmiş olan Mine Yapar bu serüvene resim üzerinden gidiyor, kullandığı yöntemi de “sezgisel resim” olarak adlandırıyor. Amsterdam’da, sıcacık bir Eylül sonu güneşi içimizi ısıtırken Mine ile 20-24 Ekim tarihlerinde Turunç, Marmaris’te vereceği workshop’u konuştuk.
Sezgisel resim, planlamadan, düşünmeden yapılıyor, asıl önemli olan, adı üstünde, sezgiyle bağlantı kurmak. Bunun için insanları önce gevşetmek gerekiyor, atölyede; katılımcıların gevşemeleri, bedenleri ve anla bağlantı kurmaları için bedensel psikoterapi egzersizleri yapıyoruz. Yaratıcılığı yöneten sağ beyni etkinleştirmek için egzersizler. Hem sağ hem sol elimizi kullanıyoruz, hatta ayaklarımızla bile resim yapıyoruz. Malzeme olarak sadece doğal boya kullanıyoruz.
Doğal boyayı kendimiz yapıyoruz, orta çağdan beri kullanılan ve sentetik boyaların piyasaya çıkması ile unutulan, Türkiye’de aşı boyası tabir edilen boyaları atölyede hazırlıyoruz.
Bu süreç nasıl oluştu? Ne zaman başladı?
Birkaç yıl öncesine kadar danışmanlık, araştırmacılık gibi analitik düşünce gerektiren işlerde çalışıyor, ama bu işlerden çok sıkıldığım için sık sık iş değiştiriyordum. Aslında sanata ilgim çok eski, öğrencilik yıllarına dayanıyor. Liseye giderken evden erken çıkıp, sergileri dolaşır, bazen defter kalem alıp kırlara resim yapmaya gider, ama bu ilgimi hiç ciddiye almazdım. Çünkü ben mühendis veya doktor olması gereken bir iyi aile kızıydım. ODTÜ’de ekonomi okudum. Okuldan sonra maceracı tarafım ağır bastı, kendimi birdenbire Hollanda’da buldum. Pek çok değişik işte çalıştım Hollanda’da. Son 10 yıldır işimin yanı sıra sürekli kendimi geliştirmek için farklı terapilere ve eğitimlere gittim. Bedensel psikoterapi, çeşitli masaj terapileri, spiritüel çalışmalara katıldım. Amsterdam’da belediyenin mahalle sakinlerine tahsis ettiği boş bir meydanda bahçeciliğe başladım, bu hayatımı değiştiren adımlardan birisi. Ondan sonra Kaz dağlarında bir arsa aldım, böylece bu benim Türkiye’ye dönüş için ilk adımım oldu. Kaz Dağlarında da zaman zaman atölye veriyorum.
Sezgisel resim için deneyim veya özel bir yetenek gerekmiyor. Güzel sanatlar mezunu insanlarla hayatında hiç resim yapmamış insanlar benim atölyelerimde yanyana çalışıyorlar. Hiç resim yapmamış olan öğrenci de çok keyifli çalışmalar ortaya çıkartabiliyor. Amaç insanın kendini özgürce ifade etmesi. Planlamadan, sezgi ile yapıldığı için bilinçaltımız tuvalin üstünde çeşitli imgeler yaratıyor çalışmadan sonra baktığımız zaman hayatımıza ait önemli imgeler görebiliyoruz, resim aracılığı ile bilinçaltımız bize mesajlar veriyor.
Başkalarının da okuyabileceği mesajlar mı bunlar?
Çalışmadan sonra resimlere bakmak, değerlendirmek de resim yapmak kadar önemli bizim atölyede. Resme bakarken ilk söz hakkı resmi yapanın. Ama diğer öğrenciler baktıkları zaman onlar da çeşitli imajlar görebiliyorlar. Bu resmi yapanın gördüğü imajlar ile aynı ya da onu tamamlayıcı olabiliyor.
Resim yapma süreci…
Onu tanımlamak zor, yaşamak gerekiyor. Resim yaparken akışa kapılıyorsunuz, ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı düşünmeden boyalarla oynuyor, sonradan imajları görüyorsunuz.
Yapılan resimler figüratif olabiliyor mu yoksa soyut resimler mi ortaya çıkıyor?
Tabii figüratif de olabiliyor. İnsanlar bazen resme bakıp orada bir figürün başlangıcını görüyorlar ya da oraya bir figür eklemek isteyebiliyorlar.
Bu bilinç düzeyinde alınan bir karar mı?
Bu noktada sezgi ile düşüncenin etkileşimi söz konusu. Sezginizle yaptıklarınıza bakıp bilincinizle orada bir şekil, bir imajın başlangıcını görüyor ve onu tamamlıyorsunuz.
Bir örnek verebilir misin?
Geçen sene annemin ölüm döşeğinde olduğu günlerde resim yapıyordum. Resim soyut boyuttayken orada bir insan figürü olması gerektiğini düşündüm ve cin Ali gibi bir şekil çizdim. Sonra karnını renkle doldurdum. Biraz geri çekilip baktığım zaman karnındakinin hastalık olduğunu düşündüm, birdenbire annemin resmini yapmış olduğumu fark ettim. Sonra ona bakan bir figür daha çizdim. Bu bilinçaltı ile bilincin ortak çalışması. Bittikten sonra bir de baktım ki anneme bakan figür üzgün görünüyor. Bu çalışma annemi kaybetme acısını ifade etmemi sağladı.
Kaynak: Iclal Akçay, Bir Kadın Bir tuval